Hadi gidelim…
İstanbul’un terlediği o sarı sıcak güne…
Körler ülkesine yaklaşırken, denizi seyredip, rüzgâra karşı bulutlarla çay içelim…
Sonra vapur iskeleye yanaşsın…
Ve hayat birilerine geçmiş ile bugün arasında mekik dokuyarak diktiği hakikat elbisesini giydirirken, gonca bir gül gibi açıversin Kadıköy…
Yıllardır hiç değişmeyen o dükkânda, bir sandalye de çocukluğumuza çekip, adisababa yiyelim…
Hadi soralım:
Derin bir sızıda aşkı aklamak zorunda kalan, yalnızca Suphi midir şu koca dünyada?
Bazen tek bir güne sığabilir hayat… ve manzara manzara, duygu duygu, insan insan önümüze serilirken, biz de Suphi gibi düşünürüz belki:
“Aşkın ve sanatın olduğu bu dünyadan hoşnut olmamamız ne büyük küstahlık!”
Haziran Kalsın